İTÜMD Yeni Mentorluk Programı 2018-2020

İTÜ Mezunlan Derneği tarafından İTÜ’lü öğrencilerin, hem öğrenim hem de iş yaşamına hazırlık ve kariyer yol haritalarını belirleme süreçlerini desteklemek amacıyla hayata geçirilen Mentorluk Programı’nın yeni dönemi için hazırlıklar tamamlandı. Yeni dönem öncesinde mentorlar ve menteelerle süreç içinde optimizasyonu, etkinliği ve performansı artırabilmek hedefiyle atölye çalışmaları gerçekleştiren KA Danışmanlık Kurucusu ve Yönetici Direktörü Sami Bugay ile program ve mentorluk hakkındaki detayları konuştuk.

Bu yıl Mentorluk Programı’na yeni bir soluk getirdiniz. Neler yaptınız, yeniliklerden bahsedebilir misiniz?

İTÜ Mentorluk Programı çok güzel bir altyapıyla başlamış. Süreç içinde programa katılanlar ve ayrılanlar olmuş. Programın en başında mentorluğa yönelik bir eğitim verilmiş ama yıllar içinde bu tazelenmemiş. Gelinen noktada bir standart altyapı yoktu. Mentorluk, bir alanda deneyimi olan kişilerin, gönüllü olarak bu deneyimlerini, bilgi ve tecrübelerini karşısındakinin başarısını desteklemek üzere aktarması ve yürüdüğü süreç içinde de yol gösteriyor olmasıdır. Biz bu sene bunu kapsam olarak İTÜ Mezunları Derneği’nde biraz daha genişlettik. Bir kişiye bir alanda mentorluk yaparken, onun gitmek istediği yönle ilgili de bir hizalanmaya ihtiyacınız var. Kişi neden o alanı istiyor? Onu orada çeken ne var? Buradaki davranış değişikliğini nasıl gerçekleştirebilir? Bu alanda başarılı olabilmesi için perspektifinde ya da algısında neyi dönüştürmeye ihtiyacı var? Bu sorularla derinleşmeye başladığımız zaman işin içine koçluk yetkinlikleri de giriyor. Bu programın içinde bu alanlarda da derinleşme şansına sahip olduk.

Tabii bunun sonu yok. Mentorluk eğitimlerini verdik, bu iş bitti diyemeyiz. Bu yüzden önümüzdeki sene bu programın devamında, bu eğitimi almış olan arkadaşlarla bilgilerini biraz daha parlatmak, daha derinleştirmek ve yeni gelecek olanlara da bu programla uyumlu

olmalarını sağlamak için tekrardan, sıfırdan bir eğitim açmak anlamlı olacaktır.

Mentorluk Programı için İTÜ Mezunları Derneği’yle iş birliğiniz nasıl gerçekleşti?

Ben 2016-2018 yılları arasında Türkiye’deki Uluslararası Koçluk Federasyonluğu’nun başkanlığını yaptım. International Koç Federation (ICF), dünyada 140’tan fazla ülkede 33 binden fazla üyesi olan ve 30 yıldır koçluk üzerine standartları belirleyen, koçluk adına dünyadaki en büyük organizasyon. İTÜ yönetim kurulundan Erdem Türkkal bir gün beni aradı ve böyle bir programa başlayacağız, bir İTÜ’lü olarak gelip fikirlerini paylaşır mısın dedi. Sonra İTÜ Mezunları Derneği Başkanı Veli Tan Kirtiş’le konuştuk. KA Eğitim Danışmanlığı olarak destek vereceğimizi ifade ettik. Programa neleri koyacağımızı, nasıl en iyi şekilde zamanı kullanarak aktarabileceğimizi çalıştık ve nisan ayında başladık. İTÜ’deki programın tamamını ben verdim.

Programın hedefi ne?

Bu programın hedefi İTÜ içinde verilen mentorluk servisini homojen standart bir yapı haline getirmek, mentorluk veren herkesin bu süreçten geçmesini sağlamak, kişilerin ellerine sadece konuyu denetlemek ve aktarmak haricinde kullanabilecekleri araçlar vermek. Mentee tarafında ise mentorluğu neden almak istediklerini

düşündürmek. Bu süreci hem gönüllü olarak verecek kişiyi hem de alacak kişiyi bir beklenti perspektifinde hizalamak ve kişilerin kendi tecrübelerini, bilgeliklerini bir metodolojiyle birlikte vermelerini gerçekleştirmek. Yaptığım işte çok yetkili olabilirim ancak bu bilgiyi size nasıl aktaracağımı, sizin beklentilerinizde bendeki kaynakları nasıl hizalandırabileceğimi bilmiyorsam, o zaman size faydam ne kadar istesem de çok düşük seviyede kalır. Bu süreçte hem servisi veren hem de servisi alan kişiler adına optimizasyonu, etkinliği ve performansı artırabilmeyi hedefledik.

Atölye çalışmaları nerede gerçekleşti? Şu ana kadar kaç tane mentora eğitim verdiniz?

İTÜ Mezunları Derneği’nin büyük toplantı odasında yaptık. Her program üç buçuk saat sürdü. 200’e yakın mentorla çalıştık. Şu ana kadar 14 tane sınıf yaptık.

Atölye çalışmasında neler yapıyorsunuz?

Uygulamaya yönelik olarak çalışıyoruz. Mentorlar, menteelerin hedefleri doğrultusunda onlara anlamlı bir destek verebilirler. Mentorluk yaparken karşımızdaki kişinin neye değer verdiğini, onun için nelerin önemli olduğunu, dünya görüşünün ne olduğunu, hangi perspektiften dünyaya baktığını merak edip, buralardan biraz daha bilgi toplayıp ilerlersek, gitmek istedikleri yolla ilintili daha iyi destek verebiliriz. Karşılıklı bilgi seviyesini ve beklentilerin neler olacağını net olarak ortaya çıkartıyoruz. Bu çok önemli bir şey.

Herkes mentor olabilir mi? Mentorlukta önemli olan ne?

Çok sevdiğim sözlerden bir tanesi var: Bir niyetiniz varsa, bir yol da vardır. Bence mentorlukta almak ve vermek zamanı var. Burada yaptığımız gönüllülük üzerine olan bir proje. Mentorlukta artık biriktirdiklerinizi geri vermeye başladığınız bir alandan bahsediyoruz. Aldıklarınızı geri vermeye niyet ettiğiniz, bilginizi ve bilgeliğinizi paylaşmaya başladığınız yer. Buna niyet ettiyseniz yapabilirsiniz ancak karşınızdakinin iradesini kırmadan bu işi nasıl yapabileceğinizi öğrenmeye ihtiyacınız var. Ben siz değilim. Sizin yetenekleriniz, yetkinlikleriniz, içinde bulunduğunuz sistem, ortam, kontakta olduğunuz kişiler, yetiştirilme tarzınız bugünkü varlığınıza etki eden şeyler. Zihinsel esnemeye ihtiyacınız var mentor olarak. Bunu da en kolay koçluk yetkinliklerinizi ya da bir kişiyi destekleme yetkinliklerinizi o kişi merkezli yapmaya başladığınız andan itibaren yapabilirsiniz.

Yani menteenizin bugünkü dinamiklerinde ne var ve bu sektöre nasıl giriş yapabilir diye bakmaya başladığınız zaman anlamlı bir sonuca gidebilmek mümkün.

Menteelerin beklentileri veya yaşadıkları problemler neler?

En önemli başlıklardan bir tanesi gelen menteenin hangi sebeple mentorluk almak istediğine dair kafasında anlamlı ve geleceğe yönelik çerçeve olmaması. Ben nereye gitmek istiyorum, bu zamanda maksimum faydayı nas alırım, mentorluk programı benim hangi ihtiyacımı karşılasın dediği anda aslında olay çok farklı bir aşamaya gelecek. En çok burada bir gelişim alanı görüyoruz.

Mentor ve mentee eşleşmesinde önemli olan noktalar var mı?

Tabii ki kişinin okuduğu bölümden birisinin ona perspektif vermesi ve bu işi uzun zamandır yapmış olan birisinin mentorluk ediyor olması değerli. Ancak en önemlisi başlı başına mentorluk veriliyor olması; çünkü hepimiz farklı kaynaklardan aynı zamanda çıksak da belli bir perspektifle çıkıyoruz. Farklı bir perspektiften iş dünyasına ait ve geleceğe dair bir şeyleri duyuyor olmak da çok değerli.

2005 yılından bu yana bütün birikiminizi Bütünsel Takım Koçluğu kitabında topladınız. Bu kitaptan biraz bahsedebilir misiniz?

Bütünsel Takım Koçluğu, hem meslektaşları için koçluk yapan profesyoneller hem takım yöneten yöneticiler hem de bir takım üyesi olarak bir takımda var olan kişiler için yazılmış bir kitap.

Bir Türk tarafından yazılan ve Türkiye’de çıkan ilk takım kitabı olma özelliğine sahip, yarısı teori yarısı ise uygulamaya yönelik. Yakın zamanda İngilizce versiyonu Amazon’da satılacak.

SAMİ BUGAY HAKKINDA

İşçi bir ailenin çocuğu olarak İstanbul’da dünyaya gelen Sami Bugay, İTÜ Matematik Mühendisliği lisans öğreniminden sonra İÜ İşletme Fakültesi’nde International Management programını tamamladı. İlk koçluk eğitimine 200A yılında başlayan ve sonrasında altı farklı koçluk okulunun programlarını tamamlayan Bugay, 6 bin saatin üzerinde koçluk deneyimine sahip. KA Danışmanlık’ın Kurucusu ve Yönetici Direktörü olan Bugay’ın çalışma alanları arasında bireyler, kurumsal lider gelişimi, organizasyonlarda üst seviyeye hazırlanan yeni yöneticiler, girişimci yöneticiler, kurumsal ve kişisel değişim bulunuyor. Bugay, 2016-2018 döneminde International Coach Federation Türkiye Başkanı olarak görev yaptı. Bütünsel Takım t Koçluğu kitabını yazdı.

sikayet-1-1270x714

Şikayetle Başa Çıkmak İçin Koçluk Yaklaşımı – Peki İsteğin Nedir?

Bir insan gunde ortalama 15-30 kere sikayet eder. Bir kisiyi sikayetci olarak isimlendirmeden once sikayet etmenin psikolojisini anlamak dogru olacaktir. Sikayet etmek sikayet eden icin psikolojik olarak rahatlatlatici bir ‘iyi hissetme’ etkisi yaratmaktadir. Insanlar icin temel ihtiyaclarindan birisi ‘digerleri ile baglanti kurmak, baglanma arzusu’dur. Insanlar sikayet etmeyi gercekte yakinlik olusturmak icin kullanmaktadirlar. Mesela asansorde tanimadiginiz insanlarla iletisime gecmenin yolunu arariz ve bunun icin bircogumuz havanin ne kadar sicak veya soguk oldugundan bahseder yani sikayet ederiz. Havaalaninda ucagin gec kalmasindan bahsederiz yanimizdaki tanimadigimiz yabanci ile iletisime gecmek icin. Sikayet ayni zamanda iletisime gecmek istedigimiz kisi ile aramizda bag yaratmaya – dayanisma olusturmamiza zemin olur.
Istisnasiz her isyerinde birseylerden sikayet eden inanlar vardir degil mi? Isyerinde aradigi huzuru bulamayan insanlar, olumsuz ic seslerinin etkisinde kalmis, “kurban”rolunu oynayanlar. Yani bu kisiler disardan boyle gorunurler. Bu kisiler size teker teker hangi departmanin ne hata yaptigini, hangi yoneticinin yanlis kararlar aldigini, yoneticilik yapamadigini, sirket liderlerinin nasil hatali kararlar aldiklarini, nasil etkisiz yonettiklerini detayli sekilde kendi acilarindan anlatirlar. Kahve molalarini, ogle yemeklerini, toplanti aralarini, bire bir yaptiginiz gorusmeleri cok iyi degerlendirip, sirket kulturunun atmosferini toksik yuklenmis kimyasal duygu bulutlari ile doldururlar.
Sikayet tasidigi ve yaydigi duygular acisindan umutsuzluk ve caresizlik hissini besler ve buyutur. Bu hisler bulasicidir da tipki esnemek gibi. Bunu herkes kariyerinde tecrube etmistir eminim. Yapmasak da maruz kalmisizdir. Peki “sikayet” bakis acisina diger taraftan “memnuniyet” firsati olarak bakmak nasil mumkun?
Kocluk yaptigim danisanlarimda bu alan muhakkak karsima cikiyor. Bazi kisiler sikayet etmeye kendisini okadar kaptirmis ki olumsuz duygularin esiri olmus gibiler. Farkinda olmadan kendilerinden de sikayet ediyor aslinda, kendi eksikliklerini, yapamadiklarini goruyorlar. Buna ozelestiri de diyebiliriz tabii.
“Sikayet” ne kadar negatif ve olumsuz olursa olsun aslinda bazi insanlar icin bir ihtiyac. Ona pozitif taraftan yapici yaklasmak da mumkun, cunku sikayetin buyuk degeri var aslinda, ve sikayetin potansiyelini gordugunuzde veya karsidaki kisinin gormesini sagladiginizda iste ozaman degisim basliyor. Bir koc da aslinda kisinin bunu gormesini sagliyor.
Kocluk yaklasimindan baktigimda konuya; “Neyin eksik oldugunu” farketmek gercekte ozel bir yetenek, negatif bir davranis olsa da nereden baktiginiza gore degisiyor hersey. Kisiler bu yeteneklerini nasil da olumlu ve pozitif tarafa donustureceklerini bilmiyor olabilirler, ustune ustuk bunu nasil dile getireceklerini de bilmediklerinden, “sikayet” eden, “sikayetci” damgasi yiyiyor olabilirler, isyerinde veya ozel hayatlarinda.
Evet, sikayet eden sevilmez, ozellikle is ortaminda sikayet etmek hic beklenen ve istenen davraniz degildir, bu kisiler toksik bir enerji yaydiklarindan istenmezler. Hem sikayet edenlere hem de sikayete maruz kalanlara kocluk yaklasimi ile yardimci olmak mumkun.
Oncelikle, bu kisilere “sikayetci, istenmeyen kisi” bakis acisindan degil de, “birseylerin farkli olmasini, farkli yapilmasini isteyen kisiler” olarak bakarak yardimci olabilirsiniz. Sikayetin degerini anlayan sirketler kendilerini gercek anlamda iyilestirip gelistirebiliyorlar. Sikayet Yonetimi bu yuzden de onemli bir kavram. Sikayet ya da siz ona isterseniz geri-bildirim de diyebilirsiniz, bazi kulturlerde hediye olarak da algilaniyor cunku birisine dogru olmadigini dusundugunuz bir konuda geribildirim verdiginizde veya “sikayette” bulundugunuzda aslinda ona cok degerli bir firsat veriyorsunuz – ona ayna tutuyorsunuz – kendisini gormesini sagliyorsunuz ve kendisini degistirmesinin firsatini veriyorsunuz. Sikayet bu kadar degerli evet – nereden baktiginiz da cok onemli.
Sikayet eden kisiye de bu acidan yaklasildiginda, sikayet ettigi konuyu, ‘olumsuzluktan ve negatiflikten’ arindirip kisinin enerjisini ‘istekleri dile getirmeye’ odaklamayi saglayabilirsiniz. Bu ayni zamanda kisinin eksiklik gordugu, degismesini istedigi konuda cozume odaklanmasini da saglayacaktir.

Iyi bir dinleyici oldugunuzda, sikayete konu olan yargilamanin, degerlendirmenin, serzenisin veya fikirlerin satir aralarinda istekleri ortaya cikartacak formulu gormek cok zor degil. Bunu gunluk hayatta yapabilmek cok pratik. “Istegin nedir?” sorusu cok etkili ve sakinlestirici bir guce sahip. Hatirlarsaniz bunu Alaaddin’in Sihirli Lambasindaki Cin soylediginde nasil bir etki yaratiyor karsi tarafta ?

Sikayeti istege cevirmenin enerjisi ve gucu, sikayet eden kisiyi soyle bir dusundurup, sadece problemi dile getirmek yerine, cozum uretmek adina problemin sorumlulugunu almaya itiyor.
Asil amac kisiye sikayeti konusunda cozum onermek degil, onun da sorumluluk almasini saglamak ve cozume yonlendirmektir. Cunku cozum onerdikce cozumleriniz hakkinda da sikayet duyuyor olabilirsiniz, ‘onu daha once denemistik’, ‘olmaz imkansiz’ gibi, cunku karsinizda sikayet eden kisiye sikayet edecegi baska alanlar vermek yerine, ona direk soru sormak en akillica is. Diger kuvvetli sorular sunlar olabilir mesela:

  • Benden tam olarak ne istiyorsun?
  • Nasil cozum uretebilirsin?
  • Sen bu durumda ne yapabilirsin?
  • Adim atmak icin nereden baslayabilirsin?
  • Sana bu konuda kim yardimci olabilir?
  • Sana ben nasil yardimci olabilirim?

Peki kisiden “sikayet etmeyi durdurmayi istemek” nasil bir istek? Yaptigi sikayetin kendisi, calisma arkadaslari ve sirket uzerinde nasil bir etki yarattiginin farkinda olmayan bir kisiden yaptigi hareketi durdurmasini istemek yeterli olmayacaktir ve tam tersi bir etki yaratabilir yani istenmeyen davranisi baska istenmeyen bir davranis ile degistirebilir. Bunun yerine daha spesifik olup, “sikayeti istege cevirmesini” istemek en iyi secenek olacaktir.
Sikayet eden siz olun veya sizden sikayetinizi istege cevirmeniz soruldugunda her istegin 4 farkli cevabi olacagini unutmayin.

  • Evet: Bu cevabi almayi beklemeden isteginizi dile getirin
  • Hayir: Net bir cevap en azindan. Bir daha dusunup yeni alternatif istekler uretmelisiniz.
  • Karsi teklif: Bu karsilikli ortak bir cozum uretmek icin zemin hazirlayacaktir ve dogru yoldasiniz demektir.
  • Bu konuyu arastirip donecegim: Takibe devam.

Bir toplumda bireyler, sikayet konusunda, gerceklestirilebilir karsi tekliflerle birbirlerine isteklerini ilettikleri bir kultur oldugunda ‘caresizlik’ ortamini ‘nin yerini ‘olasi alternatif cozum’ ortami alacaktir.

Size birisi elinde bir sikayet listesi ile geldiginde nasil dusunursunuz?
Yerine bir istek listesi ile geldiginde nasil yaklasirsiniz?

clock-1461689_1280-e1488220928461-1-1270x714

Kariyeriniz Derinliklerinde Gizli Kalmış Yetenekler, Beceriler Olabilir

Yeteneklerimizin ne kadar farkindayiz? Yetenek, yetkinlik, beceri bircok kavram var konusulan yazilan, okudugumuz, bize soylenenler. Peki biz kendimizi ne kadar taniyoruz? Kariyer hikayemizi ne kadar onemsiyoruz. Sadece bir CV ile veya ruzgarin bizi nereye goturdugune, savurduguna gore mi, yoksa planladigimiz bir kariyer yolculugunun detaylarinda bilincli tercihlerimizle mi sekilleniyor kariyerimiz?
Bu yazi uzun zamandir gerceklestirdigim kariyer gelisim koclugu seanslarinda gordugum ve cok onemli buldugum bir konuda.“Bircok kisi – bunu abartmiyorum – kariyer yolculugunda kazandigi tecrubelerin onemli bir kismini gormuyor, goremiyor cunku bakmayi bilmiyor” Bunu insanlarin tecrubelerini abarttiklari icin degil; tam tersi becerilerinin, yeteneklerinin bir kisminin farkina varamamalari nedeni ile, kendilerini yeterli veya kuvvetli goremedikleri icin soyluyorum. Nereye, hangi yone , nasil, gitmek konusundaki kararsizlik, kariyer konusunda doyum yasayamayan bir birey meydana getiriyor.
Gunluk veya kariyer hayatimizda gerceklestirdigimiz secimlerin, aldigimiz kararlarin, korkularimizin, basarilarimizin herbiri bizim yeteneklerimizi sergileyebildigimiz birer alan,  firsat. Bu alanlara derinlemesine baktiginizda, mutlu yani doyumda oldugunuz anlar yeteneklerinizi sergilediginiz anlar olabilir. Kariyere de bu bakis acisindan bakmak, ustesinden geldiginiz islere yuzeysel degil, derinlemesine bakmak, sahip oldugunuz yetenekleri gormenizi saglar.  Bunlari yapmak icin kisinin kendisini tanimasi, sinirlarini bilmesi, kendisini sinirlamasi acisindan degil, neleri basarabilecegi acisindan cok onemli. Ustesinden geldiginiz basit bir gorev, is, proje bile kendi icinde bircok beceriyi ve yetkinligi icerir. Verilen hatali bir karar, yapilan bir yanlis icinde ogrenilen bir cok yeni bilgiyi, aydinlanmayi icerir.  Kimse yaptigi hatalari hatirlamak istemez, cunku kulturumuzda hata yapmak olumsuz ve kotudur, ancak buna ragmen, sadece yaptigimiz hatalari derinlemesine inceleyerek, tecrube ile ogrendigimiz bir cok yeni bilgiye, beceriye erisebiliriz. Kariyerimizde unuttugumuz veya bize kucuk gelen bir “basari”yi hatirladigimizda sahip oldugumuz degerleri ve becerileri gorecegiz.

Zamanin nasil gectigini unutarak, ic motivasyonumuz ile yaptigimiz bir calisma, bir is, bir proje, sahip oldugumuz bir yetenegi, kuvvetli oldugumuz bir davranisi – yetkinligi ortaya cikartabilir, cikariyor da; bunun olacagini aklimizin ucundan dahi gecirmeyiz o anda.

Yeteneklerimizin neler basardigini dusunmedigimizde, buna kafa yormadigimizda; kariyerimizin nasil gelistigini, bugune hangi beceriler ile geldigimizi goremiyorsak, kisa vadede veya uzun vadede hedefimizin ne olacagini kestirmek, ve oraya dogru gitmek nasil mumkun olacak?
Kariyer gelisimine bir cok kisi malesef hala, egitim almak olarak bakiyor. Sirketlerinde egitime gitmediklerinden kariyerlerinin gelismedigini, durduguna inanan bir cok insan var. “Kariyer Yolculugu”nu duyduklarinda, “kariyer aracinin” surucu koltugunda insan kaynaklarinin veya kendi yoneticilerinin oturduguna inanan, oturmasini bekleyenler var. “Yoneticim ve insan kaynaklari beni terfi ettirmedi” ne kadar bildik bir soylem. Bu artik uzun zamandir kesinlikle boyle degil. Herkes kendi “kariyer aracinin sofor koltugunda” kariyer direksiyonunu tutuyor, kendi kariyerini yonetiyor.

Siz neredesiniz? Kariyer ile iliskinizde neler oluyor?

Suan bile, bu yazinin her kelimesini yazarken ben, okurken siz, bulundugunuz-bulundugum noktadan farkli bir yere gidiyorsunuz- gidiyorum. Er ya da gec calisan calismayan profesyonellerin gidecegi bilinc seviyesi bu: “Kendi kariyerimizi kendimiz sekillendiririz” Yan departmandaki bir kisi terfi ettiginde arkasindan konusan olmak mi, yoksa gorev degisikligine, daha fazla sorumluluga, risk almaya, konfor alaninin disina cikmaya dogru meydan okumak mi? Her iki yon de birer secim, bilincli yapilmasi gereken, tessadufi olmayan.
Baslangic noktasi neresidir? sorusu anlamli olabilir. Benim cevabim kendini tanimak, degerlerinin, guclu alanlarinin, yeteneklerinin, basarilarinin farkina varmak olacak. Herkes basarmak icin ihtiyac oldugu tum kaynaklara sahip. Sahip olunan basari, beceri, yetenek gibi kaynaklariniz kariyer hikayenizin – oz gecmisinizin icinde gizli kalmis olabilir. Simdi hazine avcisi ismi aklima geliyor bunlari yazarken; talent acvisi ismi de buraya iyi oturuyor. Kariyerinizin derinliklerinde unutulmus becerileriniz yetenekleriniz, yeniden kesfedilmeyi bekliyor olabilir. Kariyer Gelisimi konusunda gerceklestirdigim calismalarda, bir cok danisanim, kendileri ile ilgili sahip olduklari yetenekleri fark ettiklerinde, sanki yeni birsey ogrenmis gibi davrandilar. “Kaybettiginizi dusundugunuz ve cok deger verdiginiz birseyi buldugunuzda yasadiginiz sevinc gibi” bir duygu yasiyorum diye ifade etmisti bir danisanim. Evet insanin kendisini tanimasi, kariyerinin surucu koltugunda oldugunu hissetmesi guclu bir duygu gercekten. Gelisiminize engel olan her ne varsa gorunur olmasi, onlari birer birer asacak aksiyonlari planlamak ve gerceklestirmek ust seviyede bir baglilik gerektiriyor, bunu aksatmadan yapmak ve takip etmek icin disaridan bir goz, bir danisan, mentor, koc sizi ulasacaginiz hedefe odaklayacaktir, daha hizli varmanizi saglayacaktir.
Sevgiler

blog3-1-1014x570

İtibar ve Karakter

Itibarı yaşadığın ortam belirler
karakteri, inandığın doğrular…
Itibar, sandığın şeydir;
karakter ise olduğun…
Itibar fotoğraftır;
karakter ise yüz…
Itibar dışardan gelir;
karakter ise içten…
Itibar, yeni bir topluluğa girdiğinde sahip olduğundur; karakter giderken elinde olan…
Itibarın bir anda olur;
karakterin, ömür boyunca…
Itibarın bir saatte öğrenilir;
karakterin bir yılda açığa çıkmaz…
Itibar mantar gibi büyür;
karakter sonsuza kadar sürer…
Itibar zengin veya fakir yapar;
karakterse mutlu ya da mutsuz…
Itibar insanların mezar taşına kazıdıklarıdır; karakter meleklerin Tanrı huzurunda senin için söyledikleri…
William Hersey Davis

blog1-800x371-1-768x432

Bireysel Motivasyon için 10 Sihirli Adım

Motivasyon, mutlu ve başarılı olmak için hayati önem taşır. Aşağıdaki ipuçları, kendi kendinizi motive etmenize ve bunu sürdürebilmenize yardımcı olacaktır. Bunlar, pratik ve sonuca yönelik tavsiyelerdir. Uygulamadığınız sürece, genel kültürden öteye geçmeyeceklerdir.

1. HİKAYENİZİ YAZIN

Temiz bir kağıda bir iki paragraf olacak şekilde arzu ettiğiniz geleceğin hikayesini yazın. Gelecekte yapmakta olduğunuz şeyi, yaşadığınız yeri ve sahip olduklarınızı yazın. Bu sizi, hem şimdi hem de gelecekte motive edecektir.

2. GELECEĞİ GÖZÜNÜZDE CANLANDIRIN

Gözlerinizi kapatın ve kendinizi gelecekte ne yapıyor olarak görmek istiyorsanız, onu yaparken canlandırın. Sağlıklı bir şekilde koşuyorsunuz, bahçenizdeki çiçekler ile ilgileniyorsunuz ya da çalışıyorsunuz. Örneğin, hayaliniz küçük bir işyeri açmaksa, kendinizi açılış gününde, müşterileriniz ve çalışanlarınız ile selamlaşırken hayal edin. Böylece, hayallerinizi somutlaştırabilirsiniz.

3. GEÇMİŞİ GÖZÜNÜZDE CANLANDIRIN

Geçmişi gözünüzde canlandırdığınızda, daha önce nerede olduğunuzu ve ne kadar yol kat ettiğinizi görürsünüz. Planlı hedeflerinize ne kadar ulaştığınızı ve nerelerde hata yaptığınızı anlarsınız. Bu sizin doğru yolda ilerlemenizi sağlayacaktır. Bir şoförü düşünün, yalnızca önüne baksa ve dikiz aynasından yararlanmasa nelere maruz kalabilir. Zaman zaman geçmişe bakmak, en az şoförün dikiz aynasına bakması kadar yararlıdır.

4. BÜYÜK DÜŞÜNÜN

Geleceğiniz ile ilgili büyük düşünmekten korkmayın. Bu, kısa süreli başarısızlıklarınıza katlanmanızı kolaylaştıracaktır. Engeller, sizi durduramayacaktır. Çünkü, sizin gözleriniz büyük hedefe kilitlenmiş olacaktır. Uzun bir zamandan sonra sevdiğinize kavuşacağınızı düşünün, onu tren garından almaya giderken, bardaktan boşanırcasına yağan, sizi sırılsıklam eden yağmur, rahatsız eder mi?

5. KENDİNİZİ EĞİTİN

Hedef ya da hayaliniz ile ilgili her şeyi öğrenin, okuyun, konuşun, dinleyin ve deneyin. Eğer bir yazar olmak istiyorsanız, ders alın, kitaplar okuyun, yazın, diğer yazarlar ile konuşun, atölye çalışmalarına katılın.

6. DÜZENLİ OLUN

Temiz, düzenli ve iyi organize edilmiş bir ev, ofis ve hayat, motive edilmiş akıl için olmazsa olmaz niteliği taşımaktadır. Fiziksel dağınıklık, zihinsel dağınıklığa neden olur. Düzenli bir hayatınız olsun, böylece kendinizi her gün daha da zinde hissedeceksiniz. Örneğin, gece yatma, sabah kalkma saatiniz düzenli olsun. Mutlaka kahvaltı edin ve sabah en az yarım saat yürüyüş yapın.

7. EVİNİZDE VE OFİSİNİZDE MOTİVATÖRLERE YER VERİN

Evinizde, ofisinizde, arabanızda, cüzdanınızda size hedef ve hayallerinizi hatırlatacak sembollere, işaretlere, notlara ya da objelere yer verin. Bu hatırlatıcılar, sizin motivasyonunuzun devamının garantisi olacaklar. Son model bir araba sahibi olmayı mı istiyorsunuz? O halde hayalinizdeki arabanın resimlerini odanızın duvarına asın, cüzdanınızda saklayın ve ihtiyaç duyduğunuz an bakıp, hedefinizi hatırlayın.

8. GÖNÜLLÜ ÇALIŞMALARA KATILIN

Gönüllü olarak başka insanlara yardım edin. Bunu yaptığınızda, diğer insanları mutlu etmenin ne kadar tatmin edici bir şey olduğunu fark edeceksiniz. Haftasonları, eşinizle birlikte Çocuk Esirgeme Kurumu’na gitmek iyi bir fikir olabilir.

9. KENDİ MOTİVASYONUNUZ İLE BAŞKALARINI MOTİVE EDİN

En iyi öğrenme yöntemi, öğretmektir. Çocuklarınızın motive olmalarına, arkadaşlarınızın daha etkili hedefler belirlemelerine, eşinizin kişisel hayallerine ulaşmasına yardımcı olun. Onlara yardımcı olduğunuz zamanlarda, aslında kendinize de yardım ediyor olacaksınız.

10. ÇOCUKLAR İLE ZAMAN GEÇİRİN

Çocuklar ile zaman geçirmek size perspektif kazandıracaktır. İşteki yada özel hayatınızdaki sıkıntı yada endişeler, çocuklarınız ile oynadığınızda eriyip gider. Çocuklar her şeye basit yollu bakarlar ve bunu öğrenmek bile bizim için kar sayılır.

blog2-1-1600x900

Şeyh Edebali’nin Osman Bey’e Nasihatı

“Ey Oğul!
Beysin!
Bundan sonra öfke bize; uysallık sana…
Güceniklik bize; gönül almak sana..
Suçlamak bize; katlanmak sana..
Acizlik bize, yanılgı bize; hoş görmek sana..
Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana..
Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana…
Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana..
Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana..
Ey Oğul!
Yükün ağır, işin çetin, gücün kıla bağlı, Allah Teala yardımcın olsun.
Beyliğini mübarek kılsın.
Hak yoluna yararlı etsin. Işığını parıldatsın.
Uzaklara iletsin.
Sana yükünü taşıyacak güç, ayağını sürçtürmeyecek akıl ve kalp versin.
Sen ve arkadaşlarınız kılıçla, bizim gibi dervişler de düşünce, fikir ve dualarla bize va’dedilenin önünü açmalıyız.
Tıkanıklığı temizlemeliyiz.
Oğul!
Güçlü, kuvvetli, akıllı ve kelamlısın. Ama bunları nerede ve nasıl kullanacağını bilmezsen sabah rüzgarlarında savrulur gidersin..
Öfken ve nefsin bir olup aklını mağlup eder. Bunun için daima sabırlı, sebatkar ve iradene sahip olasın!..
Sabır çok önemlidir. Bir bey sabretmesini bilmelidir. Vaktinden önce çiçek açmaz. Ham armut yenmez; yense bile bağrında kalır.
Bilgisiz kılıç da tıpkı ham armut gibidir.
Milletin, kendi irfanın içinde yaşasın. Ona sırt çevirme. Her zaman duy varlığını. Toplumu yöneten de, diri tutan da bu irfandır.
İnsanlar vardır, şafak vaktinde doğar, akşam ezanında ölürler.
Dünya, senin gözlerinin gördüğü gibi büyük değildir.
Bütün fethedilmemiş gizlilikler, bilinmeyenler, ancak senin fazilet ve adaletinle gün ışığına çıkacaktır.
Ananı ve atanı say!
Bil ki bereket, büyüklerle beraberdir.
Bu dünyada inancını kaybedersen, yeşilken çorak olur, çöllere dönersin.
Açık sözlü ol! Her sözü üstüne alma! Gördün, söyleme; bildin deme!
Sevildiğin yere sık gidip gelme; muhabbet ve itibarın zedelenir…
Şu üç kişiye; yani cahiller arasındaki alime, zengin iken fakir düşene ve hatırlı iken, itibarını kaybedene acı!
Unutma ki, yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir.
Haklı olduğun mücadeleden korkma! Bilesin ki atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli (korkusuz, pervasız, kahraman, gözüpek) derler.
En büyük zafer nefsini tanımaktır.
Düşman, insanın kendisidir.
Dost ise, nefsi tanıyanın kendisidir.
Ülke, idare edenin, oğulları ve kardeşleriyle bölüştüğü ortak malı değildir.
Ülke sadece idare edene aittir.
Ölünce, yerine kim geçerse, ülkenin idaresi onun olur.
Vaktiyle yanılan atalarımız, sağlıklarında devletlerini oğulları ve kardeşleri arasında bölüştüler. Bunun içindir ki, yaşayamadılar.. (Bu nasihat Osmanlı’yı 600 sene yaşatmıştır.)
İnsan bir kere oturdu mu, yerinden kolay kolay kalkmaz.
Kişi kıpırdamayınca uyuşur. Uyuşunca laflamaya başlar.
Laf dedikoduya dönüşür. Dedikodu başlayınca da gayri iflah etmez.
Dost, düşman olur; düşman, canavar kesilir!..
Kişinin gücü, günün birinde tükenir, ama bilgi yaşar.
Bilginin ışığı, kapalı gözlerden bile içeri sızar, aydınlığa kavuşturur.
Hayvan ölür, semeri kalır; insan ölür eseri kalır. Gidenin değil, bırakmayanın ardından ağlamalı…
Bırakanın da bıraktığı yerden devam etmeli.
Savaşı sevmem.
Kan akıtmaktan hoşlanmam.
Yine de, bilirim ki, kılıç kalkıp inmelidir.
Fakat bu kalkıp-iniş yaşatmak için olmalıdır.
Hele kişinin kişiye kılıç indirmesi bir cinayettir.
Bey memleketten öte değildir.
Bir savaş, yalnızca bey için yapılmaz.
Durmaya, dinlenmeye hakkımız yok.
Çünkü, zaman yok, süre az!..
Yalnızlık korkanadır.
Toprağın ekim zamanını bilen çiftçi, başkasına danışmaz.
Yalnız başına kalsa da!
Yeter ki, toprağın tavda olduğunu bilebilsin.
Sevgi davanın esası olmalıdır. Sevmek ise, sessizliktedir.
Bağırarak sevilmez. Görünerek de sevilmez!..
Geçmişini bilmeyen, geleceğini de bilemez.
Osman! Geçmişini iyi bil ki, geleceğe sağlam basasın.
Nereden geldiğini unutma ki, nereye gideceğini unutmayasın…”
Şeyh Edebali, 13. Yüzyıl, Söğüt-Bilecik-Türkiye

blog4-800x347-1-1600x900

Kralın Dört Karısı

Bir zamanlar büyük ve güçlü bir ülkeyi yöneten kralın dört eşi varmış. Kral en çok dördüncü eşini severmiş. Eşinin bir dediğini iki etmez, her şeyin en güzelini, en iyisini ona verirmiş.
Kral üçüncü eşini de çok severmiş. Bu güzel eşinin bir gün kendisini terk edeceğinden korktuğu için onu çok kıskanır, üzerine titrermiş.
Kral ikinci eşini de severmiş. Kendisine karşı iyi ve sabırlı olan eşi kralın ne zaman bir derdi olsa onun yanında bulunur, sorununun çözülmesinde ona yardımcı olurmuş.
Kraliçe olan birinci eşiymiş kralın. Onu çok seven, karşılık beklemeden seven, sağlığına ve hükümranlığına en büyük katkıyı sağlayan bu eşi olmasına rağmen kral birinci eşini sevmez, onunla ilgilenmezmiş.
Bir gün kral ölümcül bir hastalığa yakalanmış. Yakında öleceğini anladığı ve öldükten sonra yapayalnız kalmaktan çok korktuğu için eşlerinin hangisinin ölümü kendisiyle paylaşmak isteyebileceğini öğrenmek istemiş.
Kral en çok sevdiği dördüncü eşine ölüm yolculuğunda kendisine eşlik etmek ister mi diye sorduğunda, aldığı yanıt kalbine bıçak gibi saplanmış. Kısık sesle şöyle söylenmiş bu net yanıt “mümkün değil”
“Yaşamım boyunca seni sevdim. Sen benimle birlikte ölmeyi kabul eder misin?” sorusuna üçüncü eşi “hayır, yaşamak çok güzel, sen ölünce, ben yeniden evleneceğim” diye yanıtlamış. Kral bir kez daha yıkılmış.
“Her sorunumda her zaman yanımda olan, bana yardım eden sendin. Bu sorunumda da bana yardımcı olur musun?” talebine karşı ikinci eşinden “bu sorunun için hiçbir şey yapamam, olsa olsa sana mezarına kadar eşlik eder, güzel bir cenaze töreni yaptırır ve yasını tutarım” karşılığını almış
Büyük bir düş kırıklığı yaşamakta olan kral birinci eşinin sesiyle irkilmiş. “nereye gidersen git seninle olurum, seni takip ederim.” diyormuş birinci eşi.
Kral bu yanıt karşısında çok sevinmiş ve kendi kendine şöyle demiş: “Keşke bir şansım daha olsaydı”.
Yaşamda hepimiz dört eşliyiz. Dördüncü eşimiz vücudumuz. Onun güzel görünmesi için ne kadar zaman, kaynak ve çaba harcarsak harcayalım öldüğümüzde bizi terk edecektir.
Üçüncü eşimiz sahip olduğumuz servetimiz ve statümüzdür… Ölür ölmez başkasına yar olacaktır.
İkinci eşimiz ailemiz ve dostlarımızdır. Tüm sorunlarımızı paylaştığımız bu kişilerin en son yapabilecekleri şey bizi gözleri yaşlı olarak bu dünyadan uğurlamak olacaktır.
Birinci eş ise ruhumuzdur. Bir gün bu dünyadan ayrılsak da ruhumuz ismimizi hep gönüllerde bir yıldız gibi parlatacaktır.” (Anonim)