​Burada esasında bizim bildiğimiz; ünlü yönetmen Carlo Ponti ile evlenen ve karizmatik aktör Cary Grant ile aşk dedikodularının zamanında manşetleri süslediği, yakınlarda 80. yaş gününü kutlayan Sophia Loren’den bahsetmiyoruz… 24 Kasım 2017’de Suudi Arabistan tarafından vatandaşlığa kabul edilen, yılların emekleri sonunda Hanson Robotics tarafından geliştirilen, ilk insansı robot Sophia’dan bahsediyoruz.​

2016 Yılında Davos’ta Business World Forum’da yayınlanan araştırmaya göre; dünyada liderlerde ve çalışanlarda aranan yetkinlikleri sıralandığında, 1. sırada “kompleks problem çözebilme kapasitesi”, 10. sırada ise “yaratıcılık” geliyordu. Aynı raporun 2020 için ortaya koyduğu öngörü ise oldukça çarpıcı bir şekilde önümüzde duruyor; beklendiği gibi kritik problem çözebilme yeteneği gene ilk sırada iken, yaratıcılık 3. sıraya yükseliyor ve esas çarpıcı nokta ile 6. sırada karşılaşıyoruz: Duygusal Zeka!​

Endüstri 4.0, dijital dönüşüm, AI – Yapay Zeka’dan bahsettiğimiz son yıllarda, Coleman ve Richard Boyatzis tarafından 1995’lerde gündeme gelen EQ, 22 yıl sonra tekrar ve bu sefer kalıcı olmak üzere geri dönmüş gibi görünüyor.​

2013 yılında büyük umutlarla Google tarafından alınan ve Haziran 2017 yılında Japon’lara satılan ünlü robot firması Boston Dynamics’in 2016 yılında yayımladığı, şirket çalışanının bir buz hokeyi sopası ile Atlas adı verilmiş robotun yerden kaldırmaya çalıştığı kutuya vurarak defalarca düşürmesi ve kutuyu yerde sürükleyerek robotu zorlaması, hatta sırtından sopa ile iterek yere düşürme videosu, sebep olabileceği toplumsal algı açısından Google’ı oldukça rahatsız etmiş ve Google – Boston Dynamics evliliğinin sonu olmuştu.​

Burada esas dikkat etmeye ihtiyaç duyduğumuz konu bir insan olarak bizi birçok türden ayıran “Duygu” alanımız ve bu alandaki en önemli kapasitelerimizden olan empati yeteneği… Farkında olmadan kendimizi belki bugün değil, ancak gelecek on yıl içerisinde insansı robotlarla bir arada yaşarken bulacağımız göz ardı edemeyeceğimiz bir gerçek. İnsanlık olarak 2040-2050 gibi yıllarda, hava taşımacılığı dahil birçok alanda, drone’larla, insansı robotlarla ve robotların farklı formları ile karşılaşacağız.​

İnsanlar olarak; duygu ihtiva etmeyen iletişimler kurmak konusunda zorlanacağımız ve belki de fiziksel olarak orijinaline yani bize benzeyen makinalarla bazen de zihnimizin karışacağı durumlarla karşılaşacağız.​

Bu gibi durumlarda, gerek kendimizi gerekse karşımızdaki insan ya da “insan görünümlü makina”nın bize olan etkisini ayrıştırmaya, kendi duygularımızı ve çevremizdeki kişilerin duygularını daha iyi algılamaya ve ayrıştırmaya ihtiyacımız var.​

Forbes‘un bu yıl yapmış olduğu araştırma, önümüzdeki üç yıl içerisinde iş gücünün %50’sini Millennials’ların oluşturacağını gösteriyor. Bu araştırma, koçluk desteğini talep eden jenerasyon olarak bilinen bu dalganın, iş dünyasından olan talepleri ve yukarıda bahsettiğimiz orta vadede gelecek son beş yılda en hızlı yükselen Koçluk mesleğinin ivmesini ve büyümesini önümüzdeki yıllarda da sürdüreceğini garanti ediyor. Ancak buradaki hayati soru şu: Kendini koç olarak tanımlayan herkes gerçekten bu yetkinliklere sahip mi? Bu alanda uluslararası bir eğitimden içeriğinden geçmiş mi? Ve belki de en önemlisi; kendini geliştirmek için elle tutulan ne tür faaliyetler gösteriyor? Uluslararası standartlarda bir akreditasyonu var mı ve bunu belgeleyebiliyor mu?​

Hepimiz için sadece zihinsel değil bütünsel olarak büyüdüğümüz ve geliştiğimiz bir yaşam olmasını diliyorum.​

Saygı ve Minnettarlığımla,​

Sami Bugay​

Master Certified Coach MCC – International Coach Federation​

NCC – Certified Ontological Coach