–YAZAR: UTKAN KOLAT DİKMEN–
Zihin kabiliyetimizi ya göklere çıkarıyoruz, ya da tükaka zannedip yerin dibine sokuyoruz. Oysa ki, zihin hayatımızı yönetebilmemiz için ihtiyaç duyduğumuz en önemli unsur! Hava kadar, su kadar ihtiyacımız var sağlıklı zihin faaliyetlerimize!
Bunu söyledikten sonra şunu hatırlatmayı da çok önemsiyorum; zihin gerçek olanla ilgilenmiyor, onun tek umursadığı şey ‘’bu, güvenli mi?’’ sorusunun cevabı.
Zihni başıboş bıraktığımızda, yani onun bize getirdiği her bilgiyi, her düşünceyi olduğu gibi alıp kabul ettiğimizde ve onlara körü körüne inandığımızda hayatımız zorlaşmaya başlıyor. Zihnin bu bilgileri kimden, ne zamandan alıp getirdiğini sorgulamadığımızda, bize ait olmayan düşüncelerle dolu bir hayatı yaşamış oluyoruz. Bize ait olmayan bir hayatı yaşamak üzerimize koskocaman bir yük olarak çöküyor, altında ezildiğimizi ancak ileriki yaşlarda (şanslıysak 30-40 arası) bedenimizin bize verdiği ağrı ve acı sinyalleriyle veya dış dünyanın artık anlamsız gelmeye başlamasıyla algılıyoruz. Ömür boyu yaşana baş ağrıları, mide ve sırt ağrıları, sebebi teşhis edilmiş veya edilmemiş rahatsızlıklar ve hastalıklar, biz mesajı alana kadar varlıklarını bizimle birlikte sürdürmeye devam ediyorlar. Ait hissetmediğimiz ilişkilerin içinde saplanıp kalmak, başarılı görünen fakat amaçsızca sürdürülmüş bir kariyer, ne istediğinden emin olmayan, arzularından bihaber geçen bir ömür.
Dr. Gabor Mate’nin Vücudun Hayır Diyorsa kitabında Woody Allen’ın bir filmindeki şu repliği alıntıladığını okumuştum: ‘’Ben hiç öfkelenmem, onun yerine vücudumda tümör oluştururum.’’
Zihinsel olduklarını iddia eden insanları gözlemlediğimde gördüğüm şey şu; kendileriyle ilgili en temel soruların cevaplarını hala arıyorlar. Kendileriyle ilgili arzuları, istek ve korkularını dışarıda arıyorlar. Hayatı, diğerlerini eleştirerek, onların davranışlara bakarak yorum yaparak anlamaya çalışıyorlar. Gerçek olan ile ilgilenmiyorlar.
Tekrar hatırlatmakta fayda görüyorum; zihin hayatımızın yönetmeni, aynı zamanda kalbimiz de zihnin pusulası. Kalp zihni takip etmemeli, zihin kalbi duymalı ve onu takip etmeli. Zihin ve kalp daima birlikte çalıştıklarında biz bütünleniriz, tam oluruz. Biri daha iyi, biri daha kötü diye ayırdığımızda, yarım kalırız.
Yapılan bilimsel araştırmalar gösteriyor ki; kararlarımızın sadece %20’sini rasyonel zihnimizle veriyoruz, %80’i kalbimizle yani duygularımızla verdiğimiz kararlar. Bu şu demek; sen zihninle karar verdiğini düşündüğünde aslında kalbinden geçene kulağını kapatıyorsun, oysa oradan geçen bilgiyle karar verdiğini bilmiyorsun! Kendini görmezden geliyorsun. Varlığının yarısını yok sayıyorsun!
O zaman ben soruyorum; zihnini, kalbini duymak ve duygularını hissetmek (anlamak/anlamlandırmak) için kullansan nasıl bir hayatın olur?
İçerilerden sana ait bilgileri, duyguların mesaj taşıma özelliğiyle farkındalığına davet edip, zihnin gözlemleyip sonuca bağlama fonksiyonuyla bu bilgileri kendi adına doğru bir yerden yorumlayıp eyleme geçme hali hayatında ne kadar tamamlayıcı bir rol oynar?
Zihnin en önemli özelliği olan ışık tutup aydınlatma kabiliyetini, kendinde var olan ve dışarıdan hiçbir onaya ihtiyaç duymadığın gerçeklerini keşfetmek için kullanmak… Senin eşsizliğini daha ne kadar destekleyebilir?
Utkan KOLAT DİKMEN
PCC- ICF FACILITATOR